Sanat, zaman ve ülke sınırlarını aşarak insanlar arasında anlaşma sağlayabilen ve insanın ortaya çıkışından bugüne kadar bu etkisini sürdürmüş bir kültür unsurudur. İnanışları, zevkleri, duygu ve düşünceleri, somut şekillere kavuşturarak insanlara aktarılabilir hale getiren sanat, konularını günlük-pratik amaçların üstünde sebeplerle de işlediği için; insanın, toplumun zihni muhteva ve seviyesini de en iyi temsil eden bir alandır. Bu bakımdan maddi kültür varlıklarımız olan sanat eserlerimiz, her toplum gibi milletimiz ve ülkemiz için de gelişmişliğimizi ve medeniyet seviyemizi en iyi anlatan unsurlardır. Milli benliğimize ve ülkemize sahip olabilme derecemiz hakkında en sağlam belgeler, tapu senetlerimiz durumundaki bu maddi kültür varlıklarımızı; mimari, resim, heykel, süsleme sanatları, vd. şeklinde tasnif edebiliriz.
Bugün resmî ve genel bir deyim haline gelen ‘maddî kültür varlıkları’ ibaresiyle anılan ve sanat kaygısı taşısın, taşımasın, geçmişte insan tarafından üretilen tüm nesneleri araştırıp değerlendirmeyi ve buna dayanarak bu üretimi yapan birey ve toplumların niteliklerini yorumlamayı amaçlayan bilimsel çalışmalar ülkemizde arkeolojinin görevleri arasına girer. Yalnız, sanat kaygısıyla geçmişte üretilmiş maddî kültür varlıklarını araştırıp- incelemek yoluyla bunları ortaya koyan bireyleri ve toplumsal çevrelerini bilimsel olarak yorumlama-değerlendirme çalışmaları ise Sanat Tarihi'nin görevleri arasındadır.
Her iki alanda da “maddî kültür varlığı” ve “görsel biçim” esastır. Bunlar olmadan her iki alan da işleyemez. Yalnızca ‘psikolojik’ veya ‘manevî’ denen nitelikte, maddî nesne ve biçimden yoksun varlıklar tek başlarına bu alanların konusu olamazlar.
Batı kültürünün etkisiyle Türkiye'ye giren bu ilgi alanının ülkemizdeki gelişmesi, Batı'dakiyle aynı sırayı izlemiştir: Türkiye'de önce Eski Çağ uygarlıklarının maddî kültür varlıklarına yönelik araştırma ve öğretim programları gelişmiş; ülkenin tarihî mirası ile ilgili yasal düzenlemeler, öncelikle bu döneme ait maddi kültür varlıklarına yönelik olarak hazırlanmıştır.
Çok daha sonra, Batı'da Türk ve İslâm uygarlıklarına ait maddî kültür varlıklarına yönelik araştırmaların belli bir uzmanlık düzeyine ulaştığı bir dönemde, özellikle Almanya'dan davet edilen sanat tarihçiler, Türkiye'de Türk ve İslâm toplumlarının maddi kültür varlıklarını araştırma, inceleme ve öğretimini de yerleştirdiler.
Türkiye'de, Türk- İslam Sanatı Tarihi ve Arkeolojisi’'nin bilimsel uzmanlık alanı olarak ele alınması, çok geç tarihlerde (1950’li yıllarda) başlamıştır. Bu kültürlerin mimarlık ve şehircilik mirası, çoğunlukla bugün de üzerinde yaşamaya devam edilen çevrelerde yer aldıkları için, ya göçük ve toprak altında, ya sonraki yapılanmaların altında, yahutta değişiklik işlemlerinin arkasında kalmıştır. Böylece hem doğalarının gereği, hem de bugünkü durumları dolayısıyla bu orta çağ ve sonrası dönem kültürlerinin maddî kültür mirası, ‘arkeolojik yaklaşımla’ da ele alınmak zorundadır.
1950'li yılların sonlarına doğru bilim adamı düzeyine ulaşmış sanat tarihi uzmanları, Orta Çağ ve sonrası (Karahanlı, Gazneli, Bizans, Selçuklu, Beylikler, Osmanlı) dönemlere ait kalıntılar (Kale, saray, kervansaray, cami, hamam, vd.) üzerinde arkeolojik kazılar yapmaya yöneldiler. Böylece sanat tarihçiler, Orta Çağ'dan itibaren günümüze kadar (Bizans ve Türk- İslam) uygarlıkların maddî mirasını hem sanat tarihi, hem de arkeolojik yaklaşımlarla değerlendirmeye giriştiler; bu yolda bilgi, deney, hüner birikimi oluşturdular. Bu çalışmalar, Türkiye'de Orta Çağ ve sonrasına yönelik arkeolojinin, sanat tarihçiler tarafından kurulup geliştirilmesinin başlangıcı gibi değerlendirilebilir.
Şimdiki durumda Türk-İslam Sanatı ve Arkeolojisi; Türk ve İslam medeniyetlerine ait, sanat değeri taşısın- taşımasın her türlü maddi kültür varlıklarının; arkeolojik kazı vd. yöntemlerle ortaya çıkarılması, tespiti, belgelenmesi, incelenmesi, yorumlanması, karşılaştırmalı analojilerinin yapılması, diğer kültürlerle ilişkilerinin belirlenmesi, vd. çalışmaları gerçekleştirmektedir. Türk-İslam Sanatı ve Arkeolojisi, araştırma materyaline ulaşmak için, gerekli hallerde kazılar yaparak, harap olmuş veya yıkılmış maddi kültür varlıklarının asli durumunun belirlenmesi için, farklı bilim dallarından (tarih, coğrafya, mimarlık, epigrafi, nümizmatik, jeoloji, vd.) destek almaktadır.
Askeri, dini, ticari, eğitim, sağlık, ikamet vb. amaçlı inşa edilen; kale, saray, kurgan, türbe, kümbet, cami, kervansaray, han, medrese, köprü, tekke, zaviye, konut, köşk, şapel, kilise, tabya, kışla, çeşme, sebil,vd. mimarlık mirası ile mezarlık, hazire, balbal, mezar taşı, şehir alt yapıları, vd. Türk-İslam Sanatı ve Arkeolojisi’nin çalışma alanları arasındadır. Mimariye bağlı olarak gelişen taş, mermer, kalemişi, fresko, mozaik, vb. sanatlar ile saray ve çevresinde gelişen; cilt, ebru, tezhip, hat, minyatür, çini, seramik, ahşap, vitray,vb. gibi geleneksel sanatlar da çalışma sahaları arasındadır.
Türk-İslam Sanatı ve Arkeolojisi, insanlık tarafından üretilen ve sanat değeri taşıyan maddi kültür varlıklarını konu edinen bir alan olsa da; ülkemizde fiili olarak, Ortaçağ ve sonrası (Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı) ile Ortaasya Türk (Hun, Göktürk, Uygur, Avar, İskit, vd.) ve İslam medeniyetlerine (Emevi, Abbasi, Fatımi, vd.) ait maddi kültür varlıklarının ortaya çıkarılmasına yönelik arkeolojik kazılar da gerçekleştirmektedir. Bu doğrultuda, ülkemizdeki üniversitelerin Sanat Tarihi Bölümleri’nde; Ortaçağ Arkeolojisi, Osmanlı Arkeolojisi, İslam Arkeolojisi, Türk Dünyası ve Kültürleri Arkeolojisi gibi anabilim dalları ve uzmanlık alanları teşekkül etmeye başlamıştır. Ancak, halihazırda bu alanlarla ilgili hem eğitim- öğretim ve hem de araştırma- uygulama merkezi bağlamında akademik yapılanma söz konusu değildir. Ülkemiz Yüksek Öğretimi için önemli bir boşluğu dolduracağı ve büyük bir eksikliği gidereceği düşüncesi ile, İstanbul Medeniyet Üniversitesi bünyesinde bir “Türk-İslam Sanatı ve Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurulması bu sahada yetişmiş ve yetişecek uzmanların projeler gerçekleştirerek, bugüne kadar ihmal edilmiş olan bu alanın gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Üniversitelerde, Türk ve İslam dönemlerine ait kültürel mirası inceleyen- araştıran- değerlendiren- korunması ve yaşatılmasını sağlayarak gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayan bir merkez açılarak bu sahada çalışacak uzmanlar yetiştirilmesi ve böylece ülkemizde ve dünyanın farklı coğrafyalarında bulunan medeniyetimize ait taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının ortaya çıkarılması, bakım ve onarımlarının yapılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması sağlanmıştır.
Ülkemizde ilk olma özelliği taşıyan “Türk - İslam Sanatı ve Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin, hem bulunduğu şehrin (İstanbul) köklü bir geçmişe sahip olması ve hem de kuruluş felsefesine uygun olacak şekilde; medeniyetimize ait kültür varlıklarının araştırılıp, incelenmesini, korunmasını ve yaşatılmasını misyon edinen İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde kurmak anlamlı ve yararlı olmuştur.